Haberler

Eğitim Şart (Ama Nasıl Bir Eğitim?)

Sayın Ahmet Tuna'ya teşekkürlerimizle...

resim
14.09.2018

EĞİTİM ŞART (AMA NASIL BİR EĞİTİM?)

Toplumsal problemlerin kaynağını getirip eğitim eksikliğine bağlarız genellikle. En azından çocukluğumdan beri içinde bulunduğum çevrelerde, eğitim eksikliğinin problemlerin en temelindeki kök neden olduğu inancı yaygın. Son yıllarda ise yine aynı çevrelerin içinden çıkan ama meselelere biraz daha liberal bakan insanların, “eğitim şart” sloganıyla konuyu biraz alaya almaya başladıklarını görüyorum. Bu alaya almanın arkasındaki neden sanıyorum, donuk bir çerçevede verilen eğitimin, ne kadar uzun süreli olursa olsun, yaşanan sorunların çoğunda yarar sağlamıyor olduğunun anlaşılmasıdır…

Çocuğun doğuştan gelen yoğun merakını ve sorgulama çabasını, eğitim süreci boyunca tırpanlayan ve de onurlu insan yetiştirmeye yeterince çaba sarf etmeyen bir eğitim sisteminden geçen öğrenciyi; netice olarak profesör ünvanına bile sahip olsa, gerçekten eğitilmiş insan olarak görebilmek çoğu zaman mümkün olmayabiliyor (Tabii ki bu cümleler benim penceremden görünenler, benim referans düzlemimin bana söylettirdikleri. Farklı pencerelerden bakanların, farklı referans düzlemleri kullananların konuyu böyle görmemeleri doğal bir neticedir.)

***

İnsanoğlunda doğuştan var olan merakın eğitim süreci boyunca sürekli olarak örselenmesi, eğitimin gerçek anlamda eğitim olmaktan çıkmasının nedenlerinden biri, bence. Çocuk okula gidene kadar sürekli sorar, etrafı karıştırır, oyuncaklarını bozar vs. Çünkü çevresinde olup bitenlere karşı merak içindendir. Kendisini çevreleyen ortamı, nesneleri vs. öğrenmeye, anlamaya çalışır. Okula başladıktan sonra ise bu meraklı yapısı büyük oranda azalır. Yıllar ilerledikçe, okulda ona anlatılan konulara yönelik merakı hızla yok olur. Bizim zamanımızda böyleydi, şimdi de farklı olduğunu sanmıyorum: Okul öğrencilerin çoğu için, ne yazık ki, bir eziyet alanıdır…

Oğlumdan dinlemiştim, bir müdür öğrencilere yaptığı konuşmada şunları söylüyor: “Yaşamda her hâlükârda bedel ödeyeceksiniz, bedeli bu döneminizde ders çalışarak ödeyin ki ilerdeki yıllarınızda iyi bir meslek sahibi olup rahat edesiniz. Bedeli bugün ödemezseniz, iyi bir mesleğiniz olmayacağı için daha sonra ödemek zorunda kalacaksınız”. Yani adam eğitim hayatını bir bedel ödemek olarak, sıkıcı, eziyetli bir dönem olarak görüyor. Oysa anlatılan derslerin aslında eğlenceli bir şekilde, çocuğun merakını cezbeder biçimde aktarılabileceğine inanıyorum. Burada gerekli olan şeylerden biri konusunu seven ve iyi bilen öğretmenler, diğeri ise not baskısının ortadan kaldırılmasıdır, bence.

Mesela lise yıllarında iyi bir fizik hocasının denk gelmemiş olmasının fizikten nefret etmeme yol açtığını sanıyorum. Eğitim hayatım bittikten yıllar sonra, fiziğin aslında çok ilginç bir alan olduğunu görmeye başladım. Öğretmenin konusunu gerçekten çok seviyor olması, insanları seviyor olması, konusuna hakim olması; öğrencinin o dersi sevmesi için yeterlidir. Eğer öğrenci bir dersi sevmiyorsa, kabahat büyük ihtimalle öğretmendedir.

Merakın örselenmesi tabii ki sadece kötü öğretmenler nedeniyle olmuyor. Meselenin arkasında çok daha temel nedenler var. Ancak iyi bir öğretmen, tüm olumsuzluklara rağmen, kendisine verilen çerçeveyi kırıp, işi gerçek bir eğitime dönüştürebilir…

***

Merakın örselenmesinin dışında aksayan bir diğer temel noktanın da onurlu insanın özendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Öğrencinin toplumsal yaşamda sorun yaratmayacak seviyede onurlu olması, eğitim sürecinde gerçekleştirilmeye çalışılan bir hedef. Ancak “yeterli seviyede” bir onur vurgulanıyor burada, “gerçekten” onurlu insan hedeflenmiyor. Bunun arkasında da çeşitli nedenler olduğunu düşünüyorum ama bunlara da girmeyeceğim.

Eski bakanlardan ve çok önem verdiğim bir düşünce insanı olan Tınaz Titiz, onurlu insan yetiştirmenin eğitimin en öncelikli meselesi olması gerektiğini yıllardır vurgulamakta. Tınaz Bey diyor ki, “Dünyada iyi eğitim yapan köklü okullar var. Buralarda yetiştirilen öğrencilere öncelikli olarak onurlu insanlar olmaları örnekleniyor. Onurlu ve ayakları üzerinde durabilen çocukların diğer bilgileri de yetkinlikle edinecekleri varsayılıyor ve gerçekten de öyle oluyor. Bu amaçla da sınavlarda Onur Sistemi denilen, gözetmen bulundurulmadan yapılan sınavlar uygulanıyor”.

Tınaz Bey, onurlu insan yetiştirilebilmesi için okullarda tüm sınıflarda ve tüm derslerde mümkünse hemen gözetmen bulundurulmadan yapılan sınav sistemine yani Onur Sistemine geçilmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor.

Tınaz Bey diyor ki, “Bir konunun acilen gündeme gelmesi, onun acil önlemlerle çözülebileceği anlamına gelmeyeceği; acil sorunlara çözümün iki bileşeninden birisi acil bileşen olsa da, hemen ardından kök nedenlere ilişkin esas bileşen gelmiyor ve bu bir alışkanlık olarak devam ediyorsa ki yıllardır böyle, bir gün gelir artık o acil bileşen için acil önlem mümkün olmayacaktır”.

“Ülkemizde sınavların çoğu, seviye belirlemek için değil, kıt kaynaklara erişme yolunda “fazlalıkları elemek” amacıyla yapılır. Burada “fazlalık” olarak adlandırılanlar; ezber yetenekleri zayıf, ya da ezberin bir “zihinsel soykırım” olduğunu sezerek reddeden, gerçekte çocukların en parlak bölümüdür”.

“Sınavları geçebilenlerin ise çok büyük çoğunluğu, neyin niçin olduğunu pek merak etmeden dereyi geçene kadar ezberleyen ve bir daha yaşamı boyunca hatırlamayanlardır”.

Onur Sistemine karşı tavır alanlar genellikle şu kalıpla kendilerini savunurlar: “Eğer……..olsaydı herkesten önce ben de uygulardım”. Bu bir zihinsel virüstür ve karşılık olabilecek tek cevabı vardır: “Eğer …….. olsaydı sana da ihtiyaç olmazdı”.

***

Yeni Milli Eğitim Bakanımızın geniş kesimlerde bir güven uyandırdığını görüyorum. Merakın köreltilmesi konusunda olmasa bile, bakarsınız “Onur Sistemi” konusunda adımlar atabilir. Kim bilir…



Ahmet Tuna



Kaynak: http://haberci.com.tr/tr-TR/kose-yazilari/9890/egitim-sart-ama-nasil-bir-egitim


 

Sayfa başına dön!