Haberler

Eylül: Okulda İstenmeyen Çocukların Ayı

Sayın Ahmet Tuna'ya teşekkürlerimizle...

resim
25.09.2019

Einstein çocukken, öğretmenleri babasını okula çağırmışlar ve çocuğun okuldan alınmasını istemişlerdi. Çünkü bu çocuk aptaldı, uyumsuzdu, onların anlattığı derslere karşı ilgisizdi ve hiçbir şeyi ezberleyemiyordu.

Tarihte okulda istenmeyen sadece Einstein değil, bunun pek çok örneği var. Tabii bunlar sonradan ünlü olup adını duyduklarımız. Ya adını duymadıklarımız… Onların sayısı ilk grubun belki de binlerce katı.

Eğitim sisteminin ve öğretmenlerin bu tür çocuklara bakışı yüz sene evvelkinden çok da farklı değil. Belki Einstein gibi isimler nedeniyle bir farkındalık oluşmuş ama buna karşı pek çok noktada işler yüz sene öncesinden daha berbat durumda. Mesela bugünün öğretmeni çok daha az idealist.

Internet gazetesi T24’de yayınlanan Otizm Dosyasında, 38 yaşındaki otizmli Gencay Divitçioğluile bir söyleşi yer alıyor:

Divitçioğlu, 'toplumsal uyumsuzluk sorunlarının' ilk kez ilkokulda başladığını söylüyor ve okuldaki ilk 5 yılını "tam bir cehennem azabıydı" diye nitelendiriyor.“Hayli eziyet gördüm" diyen Divitçioğlu, 'en kötüsünü' ise 5. sınıfta yaşamış:"Öğretmen sıfatıyla bizi eğitmesi gereken şahıs, sınıf içerisindeki tavırlarımı 'yaramazlık, serserilik' diye addedip beni hırpaladı. İlkokuldaki o travmadan sonra –kısmen- toparlanıp ortaokula başladım. Orada da benzer sorunlar devam etti, ben de daha fazla tahammül edemedim. Ortaokulu bitirince, bana faydadan çok zarar veren; gelenekçi, güdümlü, müfredat düşkünü eğitim kurumlarından ve öğretmenlerden tiksinir hale geldim.Bu nedenle k oca koca okullar bitirmedim, ama kendi kendime çok, pek çok okudum."

Fransa'da yaşayan kitap restoratörü ve paleograf Nehir Gencay Divitçioğlu, 38 yıl önce Zonguldak'ın bir köyünde dünyaya geldi. Yaşıtları okul bahçesinde top koştururken, o kaçıp ıhlamur ağaçlarının tepesine tırmandı, gökyüzünü seyretti. O dönemde arkadaşlarıyla ilişkisi için "Bir ayrık otu gibiydim”diyor. 

Okuduğu kitaplarla kendi kendini geliştiren Divitçioğlu, şu anda 'kitap tamircisi' ve paleograf olarak çalışıyor. İyi bir tamirci olmak için sadece eseri onarmayı bilmenin yetmediğini belirten Divitçioğlu, "O eserin hangi çağda, hangi dilde, hangi üslupta yazıldığını bilmek de çok önemli. İşte burada da paleografi devreye giriyor" diyor ve kendisinin Antik Roma, Antik Yunan ve Antik Mısır dillerini okuyup yazabildiğini, artık kullanılmayan ortaçağ dilleri üzerine çözümleme yapabildiğini söylüyor. Otizmin, yaptığı işe etkisini şu sözlerle özetliyor: "Kısacası, bir otizmli olarak beynimin içi, çağlararası bir inşaat sahası. Ben köprüler inşa edip o medeniyetleri yeniden kuruyorum içeride…"

Divitçioğlu diyor ki, “Siz, kendinizi ‘normal insan’ addedip, kurduğunuz sistemde bizi ‘kusurlu insan’ olarak görüyor; kendiniz için oluşturduğunuz sisteme bizi uydurmaya, entegre etmeye çalışıyorsunuz. Üzgünüm, bir otizmlinin beyni sizin düşündüğünüz gibi çalışmıyor! Biz otizmliler, kusurlu ürünler değiliz! Sizler 'doğrusu bu' diye kurduğunuz sistemde ‘normal insan’ olarak, size verilen eğitimin en iyisini aldınız, diplomalarınızı sıra sıra duvarlara dizdiniz, sosyalleştiniz, bir araya gelip şehirler, ülkeler kurdunuz ve madem kusursuz bir düzen inşa ettiniz; öyleyse dünya neden bu denli pisliğe batmış durumda?”

"Devlet bizim için iyi bir şey yapmak istiyorsa, gerçekten işe yarar bir tavsiyede bulunabilirim: Bizim için klasik müfredattan bağımsız enstitüler kurun. Siz bize mikroskop verin; biz size, sizin dünyadaki 300 bin yıllık seyir defterinizi verelim. Bize teleskop verin, sizi evrende dört döndürelim. Müzik aleti verin bize; sizin için sekizinci notayı keşfedip kâinatın yaradılış kuramını değiştirecek tınıyı verelim. Alet-edevat verin; ışığın önünde bir hız verelim size. Öyle çok şey var ki size verebileceğimiz!"

Divitçioğlu, ilk önce anne babalara seslenmek istediğini söylüyor: "Birçok anne-baba çocuktaki durumu bir trajedi olarak görüp, 0-15 yaş gibi en önemli evrede bocalama yaşıyor. Ama öncelikle otizmli bir çocuğa sahip olmayı, bir acziyet değil, aksine gurur kaynağı olarak görsünler. Bunu ona hissettirsinler" diyor. "Otizmli çocuk, sadece bakmaya değer bir şey olduğunda göz teması kurar. Onlara sürekli: 'Bana bak' gibi emir içeren cümleler kurmayın ve bunu mutlaka öğretmenlere de salık verin. Zira ciddiye alınmadıklarını zannedip çocuğunuzu zorlayabilirler."

Otizmlilerin gelişkin görsel hafıza, çoklu dil becerisi, karmaşık sayısal algoritmaları çözebilme gibi 'normalüstü' birçok becerisi olduğunu kaydeden Divitçioğlu, “çocuğunuza iyi bir kütüphane kurun, çünkü bir otizmlinin beynini ömür boyu doyuramayacaksınız!" diyor.

***

Gencay Divitçioğlu’nun anlattıkları; Mark Twain’in (ki muhtemelen otizmlidir), “okulumun eğitimimi engellemesine asla izin  vermedim” ve yine muhtemelen otizmli Bernard Shaw’un “eğitimime okul yüzünden uzunca bir süre ara vermek zorunda kaldım” sözlerini bir kez daha doğruluyor.

Hem devletler hem de toplumlar; içlerinden onları diğer halklara nazaran daha hakimnoktalarda konumlandırılacak insanlar çıkmasını isterler. Mesela Tesla; alternatif akım motoru, uzaktan kumanda, radyo gibi pek çok icada imza attı. Leonardo her alanda bir dâhiydi ama silah tasarımı da ilgisini çeken alanlardan biriydi. İlk tankı, ilk helikopteri, ilk makinalı tüfeği, ilk hücum botu Leonardo tasarladı. Arşimet milattan önce üçüncü yüzyılda gemileri batıran büyük pençeler ve gemileri yakan dev aynalar geliştirmişti (silah bu insanların ilgi alanlarının yüzde birini bile oluşturmaz ama silahlardan örnekler vermemin nedeni, devletin ve ortalama vatandaşın ilgisinin bu alanda yoğunlaşmasıdır, zaten o dâhiler de muhtemelen aynı nedenle bu alanda bir şeyler ortaya koymak zorunda kaldılar).

Bugün de, en az 1.000.000 çocuktan biri Tesla’dır, Leonardo’dur; en az 100.000 çocuktan biri Einstein’dır, Arşimet’tir; en az 10.000 çocuktan biri Edison’dur. Yani mesela Türkiye’de bugün en az 80 Tesla veya Leonardo, en az 800 Einstein veya Arşimet, en az 8.000 Edison dolaşıyor sokaklarda. Bu çocukların ortaya bir şey koyamamalarının nedeni, ezberci ve itaatkar vatandaş yetiştirmeyi hedefleyen eğitim sisteminin onları köreltip, yok etmesidir.

Sadece ülkemizde değil tüm ülkelerde bu çocukların değerlendirilememe sorunu yaşanıyor ancak bu çocuklara göreceli olarak en fazla alan yaratan ülke olan ABD’de icatlar dünya genelinin çok üstünde. Ülkemizde ise bu çocuklar neredeyse yok varsayıldıkları için, bizde son birkaç yüzyıldır mucit çıkmıyor.

Ortalama insanın düşünme biçimine normal diyoruz ve bu ortalama bakış otizmli düşünme biçimini anlayamıyor, bu nedenle de ondan korkuyor, onun çevresine asırlardır duvarlar örüyor. İlerleme bu duvarları bir şekilde delebilenler sayesinde oluyor. Temple Grandin, “otizmliler olmasaydı insanoğlu bugün hâlâ mağara devrini yaşıyor olacaktı” diyor.

Bugün özellikle kent okullarında öğretmen şiddeti ortadan kalktı ama şiddetin tek türü fiziksel olanı değildir. Üstelik farklı olana yönelik akran şiddetini önlemek için ise hemen hemen hiçbir şey yapılmamaktadır. Dahi çocukları, öğretmenlerin despot tavırları, akran şiddeti ve klasik eğitim sistemi altında yok ediyoruz. Yani başımıza yeni icatlar çıkaracak, eski köye yeni adet getirecek insanlar yetişsin istemiyoruz. İnsanlık olarak 300 bin yıllık sürecin sonunda anlamlı bir yere varamayışımızın ana nedenlerinden birinin de bu mesele olduğunu sanıyorum…



Ahmet Tuna
23 Eylül 2019


Kaynak: https://haberci.com.tr/tr-TR/kose-yazilari/18388/eylul-okulda-istenmeyen-cocuklarin-ayi

Sayfa başına dön!