BN Mesajları

Dış Gözlerden İnsan Niteliklerimiz Hakkında Değerlendirme

1983 yılında Türk yetkililer OECD’ye başvurarak, Türk sivil görevlilerin yararlanabileceği eğitim çalışmalarının tasarlanması ve organize edilmesi konusunda istekte bulundular. Amaç, kamu yönetimi alanında kilit pozisyonda görev yapan orta kademe memur ve uzmanların kapasite ve yeteneklerinin geliştirilmesi idi.

resim
08.12.2010

Dış Gözlerden İnsan Niteliklerimiz Hakkında bir Değerlendirme

Birey ya da kurumu Sorun Çözme Kabiliyeti (bir diğer deyimle Karmaşıklığı Yönetme Kabiliyeti) açısından değerlendirmenin yollarından birisi de, yeterli uzunlukta bir zaman aralığının baş ve sonunda değerlendirmeler yapıp, meydana gelmiş olabilecek olumlu (ya da olumsuz) değişimleri görmek ve buna göre de Sorun Çözme Kabiliyeti'nin yeterliği / yetmezliği konusunda bazı sonuçlar çıkarmaktır.

Aşağıda, böyle bir değerlendirme görülüyor. 1983 ile 2010 arasındaki 27 yıl, bir değerlendirme yapmak -olası arızi dalgalanmalardan korunmak- için yeterli bir süredir.

Keşke mümkün olup, bu değerlendirmeyi bugün de aynı insanlara ve aynı ölçütlerle yaptırıp mukayese edebilseydik. Bugün ancak kişisel gözlemlerimizin ışığı altında bir karar verebiliriz.

Ama yetersiz miktarda veriler halinde bu da geçerli bir yöntem sayılmak gerekir.

Değerli arkadaşımız, Beyaz Nokta® gönüllüsü Özgür AKÇAM'ın akıcı çevirisi ile işte, dış gözlerin insanımızı nasıl değerlendirdiği:

1983 yılında Türk yetkililer OECD’ye başvurarak, Türk sivil görevlilerin yararlanabileceği eğitim çalışmalarının tasarlanması ve organize edilmesi konusunda istekte bulundular. Amaç, kamu yönetimi alanında kilit pozisyonda görev yapan orta kademe memur ve uzmanların kapasite ve yeteneklerinin geliştirilmesi idi. Bu kişiler oldukça gençtiler (28 ila 40 yaşları arasında) ve hatırı sayılır derecede deneyim sahibiidiler (en az 5-6 yıl). Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, vb. gibi çeşitli resmi organizasyonlardan geliyorlardı. OECD, kendisine üye ülkelerin gereksinim duyduğu bu çeşit aktiviteleri finanse edecek bir fona sahip idi. Bu çalışma kapsamında bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı da yurt dışında (Avrupa’da) olmak üzere Altmış’ın üzerinde seminer organize edildi. Bu çalışmaların altında yatan temel konu; uluslararası ortamda, daha doğrusu Avrupa Birliği ortamında görev alacak özel bir kadro yetiştirilmesi idi. Bu aktivitelerin tasarlanması ve yerine getirilmesinde, Avrupa’nın önde gelen eğitim kuruluşlarının kamu yönetimi konusunda deneyimli eğitmenleri yer aldılar.

 

Belirli bir aşamada eğitmenlerden, Türk katılımcıları uluslarası çerçevede ve Avrupa ülkelerinin memurları ile karşılaştırmalı olarak ayrı ayrı değerlendirmeleri istendi. Yabancı eğitmenler, seminerler sırasındaki kişisel gözlemlerinden yararlanarak değerlendirmeleri yaptılar. Aşağıdaki yorumlar onların gözlemlerini yansıtmayı hedeflemektedir.

 

Uyarı: Bu analizin, metodolojik açıdan bazı sınırlandırmaları vardır. Bu inceleme, bin civarında orta kademeli genç kamu yöneticisinin katıldığı yoğun seminerler sırasında yapılan gözlemlere dayanmaktadır.Sonuçlar bu grubun karakteristik özelliklerini yansıtmakta ancak, yalnızca gelişime gereksinimi duyulan noktalara yoğunlaşmaktadır.

 

Müzakere biçimi.Türklerin, çatışma temeline dayanan bir müzakere biçimine sahip oldukları görülür. Bir başka deyişle; kararlı bir pozisyon alıp sipere çekilerek seçimleri konusunda ısrar edecekleri, vazgeçmeyecekleri ve pozisyonlarını değiştirmeden kavga edecekleri hissini uyandırırlar. Bu durum inanç ve kararlılığın bir göstergesi olsa da, AB ortamı daha fazla işbirliğini ve fikir birliği (konsensus) oluşumunu sağlayacak esnekliği gerektirir. Fikir birliği (konsensus) AB içerisinde anahtar bir kavramdır. Çünkü politikalar ve karar mekanizmaları bu kavram üzerine kurulmuştur. Ortaklar vermeye veya almaya hazır olmaları gerektiğinin bilincindedirler.

 

Takım oluşturma ve takım çalışması. Birleşik takımlar oluşturmayı, tek kişilik gösterilere tercih etmektir. Türkler; kişilerin birbirini desteklediği, birbirine güvendiği ve bir arada olduğu güçlü ve kalıcı ortamlar oluşturmak konusunda zayıf görünmektedirler.

 

Ağ (network) oluşturma.AB ortamında ağlar (network) çok önemlidir. Kişiler diğerlerine yaklaşarak gereksinimleri ve ortak ilgi alanlarını incelemek, onları bir araya getirmek ve koalisyonlar oluşturmak konusunda kapasite sahibi olmayı isterler. AB içerisinde karar verme süreci oldukça karmaşıktır. Profesyonel kişiler ve firmalar tarafından temsil edilen yüzlerce lobi grubunu da içeren çok sayıda ortak ve aktör vardır. Birçok endüstri ve iş kolu sektörünün kendi sınırlarının ötesinde, Brüksel’de resmi olarak faaliyet gösteren temsileri vardır.Örneğin, lobi faaliyetlerini yürütmek üzere, tüm üye ülkelerin et üreticilerinin katılımıyla oluşturulan özel bir ofis veya firma bu sektörün yararına tam zamanlı olarak faaliyette bulunur. Durumun hassasiyetine bağlı olarak gruplardan birisi liderliği ele alıp tek amaçlı bir ağ oluşturarak, Avrupa Komisyonu üzerinde eşgüdümlü bir şekilde baskı kurmak amacıyla bir araya gelinmesi için diğer ortaklarla işbirliği yapar.

 

Analitik kapasite.Bu konuda Türkler tanımlayıcı olma eğilimindedirler. Konuları, detayları kaçırmaksızın tam olarak anlatmayı tercih eder ve bunu gayet iyi yaparlar. Bununla birlikte, analitik kalite zayıf bir görünüm vermektedir. Bir durumun doğru tanımlanması tabii ki önemlidir, ancak bu gerçek bir analiz ile desteklenmedikçe herhangi bir sonuca varılması mümkün değildir. Görünüşe göre Türkiye’deki eğitim sistemi analitik kapasitenin geliştirilmesinin yerine tanımlayıcı davranışı desteklemektedir. AB ortamı içerisinde ortakların düşüncelerini anlamak, satır aralarını okumak ve diğerlerinin dile getirilmeyen yaklaşımlarını analiz etmek önemlidir.

 

Stratejik bakış. Görünüşe göre Türkler düşünce yapıları itibarı ile kısa vadeli öncelikler üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Günlük uğraşlar üzerine yoğunlaşmaları uzun vadeli yaklaşımların kaçırılmasına ve stratejik yaklaşımlar geliştirilmesine engel olmaktadır. AB müzakerelerinde kısa vadeli ve uzun vadeli yaklaşımlar birlikte ele alınır. Bu iki boyutu iyi bir şekilde ele alan ülkeler, AB içerisinde en yüksek performansa sahip olanlardır. Tartışmalar kısa vadeli konular üzerinde yoğunlaşmış görülebilir. Bununla birlikte, yüksek performans sahibi olanlar (stratejik bakış geliştirme kapasitesine sahip olanlar) kısa vadeli konuları farklı bir şekilde ele alarak (manipüle ederek) uzun vadeli stratejik kazanımlar elde edebilecek şekilde bazı açık opsiyonlar bırakıp gizli bir gündem yaratabilirler. Örneğin, karayolu taşımacılığı konusunda bir görüşün ele alınacağı bir AB toplantısına hazırlık yapılırken, yüksek performanslılar kendi demiryolu taşımacılıkları konusunda gelecekte ne planladıklarını göz önünde bulundurur ve bunu müzakere senaryoları içerisine dâhil ederler. Ancak bu durum saklı tutulur. Diğer ülkeler konuyu herhangi bir stratejik bakış olmadan ele alırlar ve sonunda kendilerini çıkmaz bir sokakta bulurlar.

 

Daha geniş bakış açısı. Türkiye yıllarca içe dönük bir ülke idi. Politik çevreler, basın, eğitim sistemi ve ekonomi,dâhili sorunlar, konular ve korkular üzerinde durmakta idi. Türkiye, dünyanın geri kalanından ayrılmış bir ada gibi davrandı. Bunun tarihi ve jeopolitik gerekçeleri olmakla birlikte, Türkiye kendisi merkezli davranışlardan kurtulamadı ve sınırlarının ötesine geçemedi. Birtakım şeyler değişmeye başladı, ancak bu özelliklerin faturası oldukça ciddidir. Dünyanın geri kalanının hızla değişen değerlerinden, düşünce ve davranış yapısından İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ayrı olmak, Türkiye’yi ikinci sınıf bir oyuncu olmaya itmiştir. Türklerin dünyanın geri kalanı ve sınırlarının ötesinde neler olduğu konusunda daha iyi bilgilendirilmeleri gereklidir.

 

İletişim yetenekleri. İletişimde belirli düzeyde bir zayıflık gözlenmektedir. Bunun; düşüncelerin serbestçe ifade edilmesinin önüne geçildiği, engellendiği veya sansürlendiği eğitim sistemi, aile ortamı veya çalışma koşulları gibi toplumu şekillendiren temel elementlerle ilişkilendirilmesi mantıklı olacaktır. Gerekçesi ne olursa olsun, etkili iletişim yeteneğinin olmaması, fikirlerin doğru bir şekilde aktarılmasını ve hedeflenmiş sonuçlara ulaşılmasını tehlikeye sokmaktadır. Bu konunun üç bileşeni vardır:

  1. Görünüşe göre Türkler, uluslararası ortamda hata yapmaktan korkmaktadır. Bu; mükemmeliyetçi yaklaşıma sahip olunması veya yabancı diller konusunda güçlükler yaşanması veya tam bir özgüvene sahip olunmaması nedenlerinden kaynaklanabilir (analitik kapasite, kendisi merkezli yaklaşım, vb. gibi, yukarıda ifade edilmiş olan faktörler de rol oynayabilir). Nedeni ne olursa olsun, bu durum onların rahat bir şekilde ve kolaylıkla iletişim kurmalarını engellemektedir.
  2. Kendilerini doğrudan ifade etmeme eğilimindedirler. Genellikle net ve kati olmaksızın konunun etrafında dolanırlar. Sonuçta bulanık, çok genel ve konudan konuya atlar bir şekilde konunun ve tartışmaların özünü kaçırırlar.
  3. Uluslararası ortamlarda, “toplum önünde konuşma” da, yani toplumun dikkatini çekmek, dinleyicileri kontrol altında tutmak ve onları istenen sonuca yönlendirmek konusunda da belirli oranda yetersizdirler.

 

Sosyal yetenekler. Yukarıda ifade edilenlerin bir sonucu olarak; Türkler uluslararası ortamlarda diğerleri ile hızlı sosyal ilişkiler kurmakta zorluklar yaşamaktadırlar. Onlar için bu zordur ve zaman alır. Sonuçta başardıklarında ise, Türkler güvenilir ve iyi arkadaş olduklarını kanıtlamışlardır. Bununla birlikte başlangıç aşaması sorunludur. Bu bir zayıflık olarak ortaya çıkmaktadır, çünkü AB içerisinde sorunlar yalnızca resmi oturum ve toplantılarda değil, kahve aralarında delegelerin birbirini kenara çekip belirli konuları ve çözüm yollarını ele almaları ile de çözülür. Gerçekte AB’nin çalışmasını sağlayan mekanizma bu küçük görüşmeler üzerine kuruludur.

Sayfa başına dön!