Haberler

Eğitim-Öğretimde Esas Olan Eğitimdir

Ezberlemek, okul hayatında bütün başarıların, ödüllerin, takdirlerin, derecelerin, terfilerin anahtarı gibiydi!... Hep ezberleyenler beğenilirler, hep ezberleyenler birinci çıkarlardı. Hafıza yalnız eğitim-öğretimin değil, bütün gençliğin bile geleceğini ipotek altına almıştı.

resim
16.11.2011

 

Bu sayfalarda, ülkemizde yetişen değerli eğitimci ve düşünürlerden İsmail Hakkı Baltacıoğlu ve onun çok önemli analiz ve çözüm önerileri içeren Talim ve Terbiyede İnkılap  isimli eserini tanıtmayı amaçlıyoruz. İlk baskısı 1910 da gerçekleştirilen, bugün için bile çok ilerici ve cesur fikirler içeren bu nadide eserin olabildiğince çok fazla insan tarafından okunmasına katkıda bulunmak isteriz...  

Talim ve Terbiyede İnkılâp isimli kitaptan bir alıntı:

  

Eğitim-Öğretimde Esas Olan Eğitimdir

Ülkemizde eğitim ve öğretimin amacı; uslu, hafızası kuvvetli adam­lar yetiştirmektir! Bizde, atasözleriyle ifade edilen en kuvvetli eğitim inançları hurafelerden başka bir şey değildir! İnsanların hayatındaki başarı; birinci derecede bildiklerinin, zekalarının değil, teşebbüs, azim, dayanıklılık, cesaret ve gözüpeklik gibi ahlâkî vasıflarının, yani karakterlerinin ürünüdür. Yaşamak azminde bulunan bir milletin tek amacı; çocukları hayata hazırlamak olmalıdır. Eğitim; hayat için en önemli sermayedir. Bilginin en büyük önemi bile karakterin unsurlarına kuv­vet veren ve gelişme sağlayan bir araç olmasıdır. Bir nesli hayata hazırlamak maksadı; şahsiyetlerde sağlam karakterler oluşmasını temin ile mümkündür. Yalnız programlar, kitaplar üzerinde oynayan, fakat disiplini, öğretim metotlarını değiştirmeyen bir düzenleme, ciddî bir düzenleme olamaz. Yalnız hafızayı dolduran, bütün diğer melekeleri hareketsiz, pasif bırakan bir ders, her yönüyle yetersiz bir derstir. Ka­rakterin oluşmasına hizmet eden iki etkenden en önemlisi disiplin metodudur. Bütün eğitim-öğretim düzenlemelerinin hareket kaynağı di­siplini hürriyetle birleştirmektedir. Olaylar gösteriyor ki hayat için en iyi adam yetiştiren ülkeler öğretim metotları en mükemmel olanlar değil; disiplin metotları en hür ve en vicdanî olanlardır.

Eğitim - öğretimde amaç nedir? Eğer bu soruyu birtakım cahil öğretmenlerimize sorarsanız, alacağınız cevap; çocukların kafasını bir­takım bilgilerle doldurmak! olacaktır. Gerçi önce bunu ağızlarıyla söylemezler, fakat bütün hal ve hareketleriyle daha iyi anlaşılır. Onlar için terbiyeli ve bilgili bir öğrenci dersini ezberleyen, uslu durandır. Uslu, hafızası kuvvetli adamlar yetiştirmek; işte bizde eğitim ve öğretimin en önemli amacı! En sıradan bir mahalle mektebinden tutu­nuz da, en yüksek eğitim kurumuna kadar bütün okullarımız bu uslu ve hafızası kuvvetli adam amacı peşinde koşmaktadır... Mahalle mek­teplerinde okutulan tecvidler, kıraatler, hesaplar, hep bu hafızayı doldur­mak için okutuluyor. Atılan dayaklar, falakalar hep uslu adam yetiştirmek için atılıyor...

Mahalle mektebi hayatının kara günlerini hatırlatan bu esirliğin, bu ezberciliğin sınırı nedir? Bu sorunun doğru cevabı olayın kendi dilinde olmalıdır. Benim bildiğim olaylar, eskice, öğrenim yıllarıma ait olan­lardır (1315-1319). Vefa Lisesi'nde okuyordum, öğretmenlerimiz bizden yalnız bir şey istiyorlardı; söylediklerini ezberlemek!... Coğrafya, tarih, matematik, edebiyat... Her ders için böyle idi; hatta dinimizi, inancımızı bile ezberledik!.. Ezberlemek, okul hayatında bütün başarıların, ödüllerin, takdirlerin, derecelerin, terfilerin anahtarı gibiydi!... Hep ezberleyenler beğenilirler, hep ezberleyenler birinci çıkarlardı. Hafıza yalnız eğitim-öğretimin değil, bütün gençliğin bile geleceğini ipotek altına almıştı. Arkadaşlarım vardı ki, ancak anlayarak öğrenebilecekleri dersleri, meselâ kelâm ilmi, mantık gibi dersleri bile harfi harfine ezberleyemedikleri için öğretmenlerimizin hışmına uğrarlardı. Buna karşılık zekâları yalnız hafızadan ibaret olanlar vardı ki, yalnız ezberleyerek bi­rinci dereceleri ele geçirirlerdi!... Acaba o zamandan beri bu ülkenin eğitim sisteminde en ilkelinden bir inkılâb oldu da, bu mekaniklik ve tutsaklık devri kapandı mı ? Ne yazık ki hayır! Çünkü bugün çoğunluk yine o hürriyet ve kişilik katili adamlar, bugün yine okullar­da kafa sallatarak, korkutarak adam yetişeceğine inananlar kürsüye çıkıyorlar... Böyle, olanca faaliyetlerini öğrencinin kafasını doldurmakla teskin eden, cahil, görenek esiri öğretmenlerden okullarımızın kurtul­masını beklemek; hayale kapılmaktır. Eğitim ve öğretim meselesinde acaba babalar, analar ne düşünüyorlar; bunların okul eğitimine, eğitim öğretimine verdikleri mânâ ve önem ne derecededir? Çocuklarının mut­luluğunu, mükemmelliğini hafızasının yükünden çok karakterinin şeklinde, kuvvetinde, ahlâkında gören babalar, analar gerçi yok değildir; fakat bu gibilerin sayısı ne kadardır?.. Çoğunluk; inanç ve zihniyet açısından o acımasız mahalle mektebi hocalarından çok geridir. Bu aşın bir eleştiri değil; belki olaylarla, tecrübelerle tespit edilmiş bir gerçektir. Hiçbir şey duygu ve düşüncenin ürünü olan garip meseleler kadar bir milletin zihniyetini, düşünce yapısını açıktan açığa gösteremez: Eti senin, kemiği benim... İşte; milletin eğitimde en köklü, en kuvvetli inançları!.. Ailelerin eğitim - öğretim hakkındaki düşüncelerini göstermek için yalnız şu basit olayı öğrenmek yeterlidir:

İstanbul'da Özel bir okulun coğrafya öğretmeni öğrencisine kırkarparalık harita defterleri almasını tavsiye eder. Defter meselesi çocuk babalarından birinin aşırı öfkesine yol açar; bu baba okula gelir, coğrafya öğretmenini bulur "bizim bildiğimiz coğrafya, kitabından okunur, harita ne olacakmış!"der...

Biz ki bugün yaşamak, hem de türlü engellere, güçlüklere rağmen yaşamak istiyoruz; eğitimin-öğretimin amacını uslu, hafızası dolgun adamlarda görmek gibi bir zihniyeti nefretle karşılıyoruz. Çünkü bir adamı adam eden, insanların hayatta başarısını hazırlayan şey; birinci de­recede öğrendikleri, hatta zekâları bile değildir. Bu başarı, öncelikle; girişimcilik, kararlılık, dayanıklılık, cesaret ve kahramanlık gibi ahlâkî vasıfların şekline, kuvvetine bağlıdır. Bu başarı, öncelikle zekânın, bil­ginin değil; karakterin, ahlâkın ürünüdür. Bilginin en büyük önemi bile, karakterin bu unsurlarına kuvvet ve inkişaf veren bir vasıta olmak itibariyledir. Bugün yaşamak kararlılığında olan bir milletin, bir toplu­mun çocuklarını eğitim ve öğretimde yalnız bir amacı olabilir. Bu amaç; onları hayata hazırlamaktır. Fakat esasen hayata hazırlanmış adam kimdir? Vücudu sağlıklı ve kuvvetli olan bir insan; eşyayı, durumları ve olayları görür, bunlar üzerinde düşünebilir, düşüncelerden gelecek için sonuçlar çıkarır; kararını verir, verdiği kararı uygular, başarıyla sonuçlandırır, başarılan için dayanıklılık ve cesaret gösterir, zorluklar­dan yılmaz, çalışmaktan usanmaz, miskin kanaatlerin mahkûmu kalmaz, yeniliği sever, ilerlemeye tapar. Hem kendinin hem de ülkesinin çıkarlarını düşünen bir insan; bu çıkarları temin için, bu menfaatleri sa­vunmak için nefsinde kuvvet, emel, dayanıklılık hissi duyar. İşte var­sayalım ki bilgisi az olsun, böyle bir adam hayata hazırlanmış bir adamdır. Bu hazırlığı verecek şey; eğitimdir. Fakat bu yeterli değildir, insanın hayattaki başarılarını kolaylaştırmak, arttırmak için bilgi de lâzımdır. Kabul ediniz ki ben eğitimi mükemmel bir adam olayım; eğitimi mükemmel bir adam olduğum için şahsıma, ülkeme hizmet et­meyi düşünüyorum ve istiyorum; biliyorum ki şahsım ve memleketi­min çıkarı, örneğin birtakım yerli yapımı ürünü yabancı memleketlere götürüp satmaktadır; biliyorum ki Uşak halılarını götürüp Paris'te, Londra'da satarsam, para kazanırım, bu parayı kazanmakla hem daha iyi yaşarım, hem de ülkeme çok vergi verebilirim; fakat bilmiyorum ki Paris'e gitmek için ne kadar para lâzımdır; Paris nerededir; Paris'te şark halısı para eder mi? İşte bunlara cevap verebilmek için benim coğrafya, matematik, iktisat bilmem lâzımdır. Eğer ben bu coğrafyayı, matematiği, iktisadı bilirsem, eğitimimden, azmimden, teşebbüsümden kolay ve çabuk yararlanırım.

 Kitabın tamamını okumak için:

 http://dl.dropbox.com/u/35414521/Talim%20ve%20Terbiyede%20inkilap.pdf

 

ISMAYIL HAKKI BALTACIOĞLU

                   (1886-1978)

1886 yılında İstanbul'da dünyaya gelen Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu; İlk, Orta ve Lise öğrenimini yine aynı şehirde yapmış, 1908 yılında İstanbul Üniversitesi Tabii İlimler Fakültesi'nden mezun olmuştur. 1910 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından pedagoji ve el işleri in­celemeleri yapmak üzere Avrupa'ya gönderildi. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli okul ve fakültelerde öğretmenlik ve öğretim üyeliği görevlerinde bulundu. Türkiye üniversitelerinin ilk rektörüdür. Bir ara üniversiteden uzaklaştırılmış, 1942 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi’ne profesör olarak atanmış, aynı yıl Afyon, 1946 yılında da Kırşehir milletvekili olarak parlamentoya girmiştir. Bir süre İlahiyat Fakültesi'nde Türk ve İslâm sanatları dersleri de vermiştir..

Çok sayıda konferans, yazı ve kitaplarıyla, eğitim sistemimizin ye­nileşmesi için büyük çaba harcayan Baltacıoğlu'na göre; "Cılız, ruhsuz, korkak nesiller yetiştiren, millî olmayan eğitim sistemimiz, geri kal­mamızın ve felâketlerimizin tek sorumlusudur. 1914 tarihli bir yazısında der ki: Bulgarlar, Yunanlılar, Rumeli’yi bizim kafamızdan değil, elleri­mizden, kollarımızdan ayırdılar. Biz elsiz, kolsuz, bacaksız, kalpsiz, kansız, cansız millet, biz bayrak sevmeyen, vatan sevmeyen, geçmişine, dedelerinin mezarlarına hürmet etmeyen, camilerin avlularına pisleyen, çeşmelerin yalaklarını süprüntü ile dolduran biz, Elifbadan, Kıraattan, Hesaptan evvel kanda, canda, ruhta inkılâplara muhtaç bir milletiz. Biz eğer yaşamak istiyorsak, çürüyen ciğerlerimizi, kamburlaşan vücudumuzu, körleşen zekâmızı, sönen kalbimizi kuvvetle, imanla dol­duralım."

1978 yılında Ankara'da 96 yaşında iken vefat etti, Baltacıoğlu, gerçekten büyük bir Türk düşünürü idi.

Baltacıoğlu'nun başlıca eserleri:İçtimâi Mektep, Terbiye, Kültürce Kalkınmanın Sosyolojik Şartları, İçtimaiyatNokta-i Nazarından Terbiye, Batıya Doğru, Türke Doğru, Terbiye ve İman, Toplu Tedris, Rüyamdaki Okullar, Pedagojide İhtilâl, Adam Nasıl Yetişir, Nasıl Yetiştirilir, Halkın Evi, Talim ve Terbiyede İnkılâp

Sayfa başına dön!