Haberler

Beyaz Nokta dostlarından Katkı Ricası

Sorgulanamazlık için gerçek yaşamdan örnekleri Beyaz Nokta ile paylaşmanızı rica ediyoruz.

resim
20.02.2012

Yaşamımızın birçok alanında sorgulamaya -bilinçli ya da bilinçsiz olarak- kapattığımız kavramlar var. Bu kavramlar hakkında detaylı bilgiyi mavi ile yazılmış , “Sorgulanamazlık (ezber) için elle tutulur örnekler” başlıklı bölümde okuyabilirsiniz.

Şimdi sizlerden bir ricam var. En değerli kaynağınızın zamanınız olduğunun, kendi amaçlarınız dışında bir şeye 1 saniye ayırmanın bile size karşı en azından bir haksızlık olduğunun bilincinde olsam da, bu konuya ayıracağınız sürenin size -ya da çocuk veya torunlarınıza- fazlasıyla geri dönebileceğine inanıyorum.

Ekte boş bir form bulacaksınız. Toplum yaşamımızın herhangi bir kesitindeki (okul, aile, iş, gönüllülük, ticaret, siyaset, askerlik, diplomasi, spor, yolsuzluk vs vs) örneklerden birkaç tane (ya da mümkün olduğu kadar fazla) gösterilen format altında yazıp bana gönderir misiniz?

Sonra bunları derleyip sizin adınızı da –istemezseniz belirtmeyerek- Beyaz Nokta adına yayımlamak isterim.  Ayırabilecek yarım saatiniz var mı?

 Yukarıdaki cümlelerle Tınaz Titiz, Beyaz Nokta dostlarının somut katkılarını bekliyor.

Göndermek için eposta adresi: bilgi@beyazbokta.org.tr; diğer iletişim bilgileri: http://www.beyaznokta.org.tr/iletisim

Format için hazırlanmış Ezber Örnekleri  (word dosyası)
 

 Yazının alındığı kaynak: http://www.tinaztitiz.com/yazi.php?id=1238

 

Sorgulanamazlık (ezber) için elle tutulur örnekler..

Bugüne kadar, sorgulamaya kapalılık(sorgulanamazlık, Farsça ezber) konusunda yazıp çizilenlere geriye dönüp bakıldığında ilginç bir şey görünüyor: Ezber'in yol açtığı olumsuzluklar konusunda çeşitli örnekler, çözümlemeler verilirken daima, o yazıları okuyanların zihinlerinde "ezber olmasaydı nasıl olurdu?" sorusunun net cevaplarının bulunduğu -ve bunun bulunmasının da çok doğal sayılmak gerektiği- varsayılmış.

Örneğin, öğretmenler -çoğu zaman acı acı- ezber yaptırdıkları için eleştirilirken, şöyle bir soru'nun cevabını bildikleri varsayılmış: "Peki ezber yerine sorgulama yapalım da neyi nasıl sorgulayacağız?"

Rastladığımız birkaç olay, sadece öğretmenlerin değil birçok kimsede bu konuda bir zihinsel netlik bulunmadığını gösteriyor. Hal böyle olunca da, hemen herkesin ağzında "sorgulamaya dayalı düşünme biçimi" diye bir ifade kalıbı yerleşiyor, ama neyin-nasıl sorgulanacağı da belli olmuyor. İşin tuhafı kimse de çıkıp, bu hemen herkesin fikir birliği içinde olduğu sorgulamaya dayalı düşünme biçimi neyi-nasıl sorgulayacak? diye sormuyor; belki de sorgulama sözcüğü polis ve ilintili kavramları çağrıştırdığı için korkup soramıyor. Diğer bir deyişle sorgulamayı sorgulayamıyor!

X konusundaki ezber sorgulansaydı neler sorulurdu ve de sorulunca ne olurdu?

Aşağıda, rastgele seçilmiş kimi ezber kavramlar, yol açtığı olumsuzluklar, sorgulanma mümkün olabilseydi sorulabilecek sorular ve nihayet o durumda ortaya çıkabilecek olumluluklar örnekleniyor.

 

Sorgulanmamış (ezber) kalıplar

Sorgulansaydı..

Kalıp

Olumsuz sonuçları

Neler sorulabilirdi?

Olumlu sonuçlar neler olurdu?

Demokrasi, hak ve özgürlükler  içinden seçilmiş ezberler...

Demokrasi (D) en iyi rejimdir, aksi savunulamaz. Tüm kurumların işleyişi demokratik ilkelere uygun olmalıdır.

-  Genellikle "seçim " kavramıyla özdeş  ve seçmenlere herhangi bir sorumluluk yüklemeyen, bir düzen olarak anlaşılıyor.

-  Cumhuriyet ve D farkı belirsizleşiyor.

-  D'nin eleştirilemez bir idare biçimi olduğu yaygın kanısı, sistemi geliştirici soruların sorulmasını tabu kılar.

-  D tüm koşullar altında (örn. savaşta, kaos durumlarında, ortalama eğitim düzeyinin yetersiz olduğu hallerde gibi) en iyi rejim midir? Evet ise niçin, hayır ise başka seçenek(ler) var mıdır, olabilir mi?

-  Her şeyin bir kalitesi söz konusu ise demokrasinin de kalitesivar mıdır? Tek tip midir yoksa çeşitleri mi vardır? Bunu ölçülendirebilecek göstergeler var mıdır?

 

İnsan nitelik dokusuile D kalitesi arasındaki ilişki nasıldır?

-  D'nin de tüm sorun çözme araçları gibi uygulanabilirlik sınırları ve koşulları olduğu, o sınırların dışına çıkıldığında sorun çözen değil sorun üreten bir araç haline geldiği anlaşılır ve uygun koşulların yaratılmasına daha çok dikkat edilirdi. Böylece, her on yılda bir -bir şekilde- kesintiye uğramasının önüne geçilebilirdi.

-  M.Ö. 6ncı yy'a kadar giden (antik Yunan) D uygulamalarının, binlerce yıllık uygulamalarla evrensel normlara kavuştuğu; buna rağmen hala tek tip D'den söz edilemediği; D kalitesinin değerlendirilmesinde vazgeçilmez ölçütlerin başında "özgürlüklerin sınırlarının başkalarının başka özgürlüklerinin sınırları olduğu" ilkesinin geldiği anlaşılabilirdi.

Zihinsel yetkinlik, bilgi-beceri yetkinliği, ruhsal sağlık ve ahlaki (evrensel) normların bütünüolarak anlaşılan insan niteliği yetersiz olduğund, D'nin işlemeyeceği anlaşılırdı. Bu durumda, D'yi korumanın ancak insan nitelik dokusunu geliştirmekle mümkün olabileceği ortaya çıkardı.

"Hak ve özgürlükler" deyimi

Sorumluluklarla dengelenmemiş hak ve özgürlüklerle, sürdürülebilir bir yönetim sistemi oluşturulamaz.

-  Sorulabilecek en basit soru, "bu değirmenin suyu nereden gelecek?"tir.

-  Bu sorulduğunda yurttaşların ne gibi sorumlulukları bulunduğu konusu gündeme gelir ve hak-özgürlük-sorumluluk arasında bir dengenin bulunması gerektiği ortaya çıkardı. Demokrasinin çeşitli tanımlarından birisi de "sorumlu yurttaşlar rejimi" olabilir.

Kuvvetler ayrılığı

-  Yasama, yürütme ve yargının birbirine müdahale edemeyecek  özerk alanlara sahip olduğu varsayımı, bu üç erkin birbirini denetleyip dengeleme gereğini  unutturur.

-  Üç erk tek elden kontrol edilebilir.

-  Bu deyimdeki "ayrılık" kavramı ile yabancı dildeki check and balance (denetle dengele) deyimi arasında ne ilişki vardır?

-  Üç erkin birbiri üzerinde etkileri var mıdır, yoksa tamamen özerk midirler?

-  Bu yolla üç erkin birbirini nasıl denetleyerek herhangi birisinin kontrol dışına çıkmasının nasıl engelleneceği belirlenmiş olurdu.

 

-  Böylece hiç bir erkin tam bağımsız olmadığı, üç erk arasında dengeli bir "karşılıklı bağımlılık" bulunduğu bilinir ve her erk attığı adımları bunu daima dikkate alarak atardı.

Sorun çözme kültürü içinden seçilmiş ezberler...

Her şeyin başı eğitimdir (eğitim şart!)

-  Sorunlara çözüm aranırken, herhangi bir kök-sorunaraması yapılmaksızın, ilk akla gelen o konuda bir eğitim uygulamak geliyor. Bu ise hem okul müfredatlarının kaldırılamayacak -dolayısıyla da ancak anlamadan bellenerek kaldırılabilecek- şekilde kalabalık hale gelmesine; hem de eğitimin işe yaramazlığı konusunda bir genel kanı oluşmasına yol açar.

-  Eğitim'in ideolojik indoktrinasyon olarak anlaşılması halinde, sorun çözen değil sorun yaratan bir araca dönüşür.

-  Sorgulama, düzeltici önlemler alabilmenin yolu olduğuna göre eğitime yüklenen bu sorgulanamazlık rütbesi, geliştirilmesine  de engel olur.

-  Eğitimden "en temel" beklenti ne olmalı?

 

 

-  Çözümü eğitime bağlı olmayan sorunlar var mıdır?

-  Eğitim düzeyi arttıkça derinleşen sorunlar olabilir mi, nasıl?

 

-  En önemli becerileri, okul, öğretmen, ders kitabı olmaksızın edindiğimize göre, o becerileri edinirken mevcut olan yöntemi uygulayarak başka şeyleri de öğrenemez miyiz?

-  Hepsinin aynı beklentiye sahip olduğu varsayılan kesimlerin farklı beklentilere sahip oldukları görülür ve bunlardan hangisine yönelmenin doğru olacağı tartışılır ve bir eğitim vizyonu üzerinde uzlaşılabilirdi.

-  Hangi sorunların ya da sorunların hangi bileşenlerinin eğitimle çözülebileceği konusunda bir uyanma sağlardı.

-  İnsan nitelik dokusu'nun eğitim boyutu dışında kalan diğer boyutlarında yetmezlikler varsa, bu durumda eğitimin rolü negatife dönebilir. (Eski bir Çin atasözü: "Kaplanın kanatları olsaydı yapabileceği kötülüklerin sınırı olmazdı")

-  Bu soruya cevap ararken muhtemelen "Zengin Öğrenme Ortamı" (ZÖO) adı verilen kavramla karşılaşılacaktı. Yürüme, konuşma vb becerileri, bu becerileri kullanan kişilerle birlikte ve de en önemlisi o becerilerin sağlayacağı yararları yakından gözleyip ikna olarak düşe kalka, zahmetlice yürümeyi öğrendik. Henüz eğitim sistemimiz içine girmemiş ZÖO kavramı, eğitim kavramı sorgulanamaz hale gelmeyip bu soru sorulabilmiş olsaydı belki de çok önceleri sistemimiz içine girmiş olacaktı.

Yasaklar kötüdür, ilkeldir ("yasaklar yasaklanmalı" söylemi)

Herhangi bir kurumun sorumlu olduğu görevleri yerine getirebilmesinde yararlanacağı araçlar paletinde yasaklar da dahil çok sayıda araç bulunmalıdır. Yasakların bu şekilde sistem dışına itilmesi, seyrek de olsa kullanımı gereken bu aracı başvurulamaz kılar.

-  Yasaklara başvurmada kullanılabilecek yol gösterici bir ilke var mıdır, nedir?

 

 

 

 

Yasaklar kötüdürsloganı nedeniyle çözemediğimiz sorunlarımız var mıdır?

-  Örneğin, "Canlı -insan ve hayvan- yaşamını geri döndürülemez biçimde riske edebilecek kaçınılabilir eylemler doğrudan yasaklanmalı; bunun dışındaki durumlarda daha yumuşak, eğitici, uyarıcı önlemler kullanılmalı" gibisinden bir ilke gerek kural koyucuların gerekse uygulayıcıların işlerini kolaylaştırabilirdi. Böylelikle, mesela çocukları uyuşturucuya alıştırarak kazanç sağlamayı amaçlamış çetelerin faaliyetlerine sıfır tolerans gösterilmiş olacaktır.

-  Çözemediğimiz (kronik) sorunları (veya sorun bileşenlerini) bu soru ile filtre ederek bazılarını çözmek mümkün olabilirdi.

Kadına şiddete hayır..

-  Kadına şiddet (KŞ) olgusunun kendi başına var olabilen, soyutlanmış bir olgu olduğu, devlet isterse bunu önleyebileceği gibi gerçekdışı anlayışa yol açar.

-  KŞ olgusunun kültürel ve ekonomik boyutları göz ardı edilerek bu slogana ümit bağlanır.

-  Doğrudan KŞ olgusuna yönelik önlemler sonuç vermedikçe daha şiddetli önlemler alınır. Bu defa başka sorunlar doğmaya başlar.

-  KŞ, kökleri ve başka sorunlarla ilişkileri tam anlaşılmadan "kurcalama" yoluyla çözülemez.

-  KŞ başka sorunlarla ilişiği bulunmayan kendi üzerine kapalı bir sorun mudur?

-  Erkeklere, çocuklara, hayvanlara şiddet de var mıdır? Ne boyuttadır ve niçin fazlaca gündeme gelmemektedir?

-  Töreler ile şiddetin ilişkisi nedir?

 

 

-  Dini inançların, kadını ikinci sınıf gören biçimde "yorumlanması"nın sebepleri nelerdir, nasıl giderilebilir?

-  Medyadaki şiddet içeren diziler, filmler  genel bir şiddet eğilimine ne ölçüde katkı yapıyor? Bu konuda hangi araştırmalar kimlerce yapılabilir? Başka ülkelerde benzer konulu çalışmalardan nasıl yararlanılabilir?

-  Çocuk yetiştirme kültürümüz ile genelde şiddet ve özelde KŞ arasında bağ var mıdır?

-  Burada sıralanan ve sıralanmamakla birlikte akla gelebilecek sorulara verilecek cevapları içeren bir "Şiddetin Köklerinin Ortadan Kaldırılması" konulu bir Politika Belgesi nasıl hazırlanabilir ve nasıl bir yöntemle uygulamaya sokulabilir?

 

 

-  Bu soruya verilecek cevap, hangi alanlardaki sorunların birleşerek KŞ olgusunu ortaya çıkardığını  netleştirirdi.

-  Böylece bu alanlardaki şiddetin çok daha yaygın olduğu anlaşılır ve şiddet bir bütün olarak mercek altına alınırdı?

 

-  Törelerin yaptırım araçlarının doğrudan doğruya şiddete dayalı olduğu ve toplumun yaklaşık %60'ının törelere bağlı olduğu görülür ve töre hukuku yerine evrensel hukukun geçirilmesi yoluna gidilirdi.

-  Bu tür yanlış yorumların yalnızca KŞ konusunda değil bambaşka alanlarda da ortaya çıktığı anlaşılarak o alanlarda da düzelmelere yol açılır.

-  Şiddetin her topluma özgü nedenleri olabileceği gibi ortak nedenleri de olabilir ve bunların bir bölümü toplum gündemine hiç gelmemiş olabilir. Bu yolla şiddetin kaynaklarına doğru gerçekçi bir yaklaşım yapılmış olur.

 

-  Çocuklarımızı daha iyi yetiştirebilecek ipuçları edinilir.

 

 

-  Böylesi bir politika belgesinin paydaşları tahmin edilebileceği gibi son derece yaygındır. Bu yaygınlıktaki bir paydaş ağının uyumlu eylemlerini sağlayabilecek bir yöntem, sadece bu alanlarda değil başka alanlarda da işe yarayacaktır.

Okul müfredatları içinden seçilmiş ezberler...

Bir üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir.

-  Öğrenci -eğri yüzeyler üzerindekiler de dahil- tüm üçgenlerin bu kurala uyduğunu sanabilir.

-  Konu sadece üçgenlerle sınırlı kalmayıp, belirli koşullar altında geçerli olan tüm doğruları mutlak doğru olarak kabule kadar gidebilir.

-  Açıları toplamı 180'den farklı bir üçgen olabilir mi? Nasıl?

-  Açıları toplamı 180 derece olan üçgenler ancak düzlem üzerine çizili olanlar olduğuna, düzlem ise ancak hipotetik olarak mevcut olup gerçek yaşamda karşılığı pek güç bulunabilecek bir yüzey olduğuna göre, çeşitli yüzeyler üzerine çizili üçgenlerin açılarının toplamları da 180 olmayacaktır. Öğrenciler böylelikle tüm doğruların "belirli koşullar altında" doğru olacağını, koşulsuz doğrular ileri sürüldüğünde kuşkulanmak gerektiğini anlayabileceklerdir. Kuşku ise bilimin temelidir. Böylelikle, bir üçgenin iç açılarının sorgulanması yoluyla bilimsel düşünmenin yerleşmesine katkı yapılabilirdi.

Sınavlarda kopyaya karşı gözetim

-  Herkes potansiyel hırsız olarak varsayılır.

-  Kendine ve başkalarına güvenmeyen insanlar yetiştirilir.

-  Herhangi bir kanıt olmadan da başkalarını kolayca suçlayabilen insan tipi ortaya çıkar.

-  Gözetim kopya çekenlere karşı bir önlem olduğuna ve herkes de kopya çekmeyeceğine göre, kopya çekmeyenlere haksızlık yapılmaktadır. Bu haksızlığı önlemenin yolu var mıdır? Nasıl?

-  Sınavlarda ancak kopya çekerek başarı sağlayanlar gözetime de karşı çareler bulacaklarına göre gözetim ne işe yarıyor?

-  Bu soru doğrudan Onur Sistemiadı verilen gözetimsiz sınava götürürdü.

 

 

 

-  Bu soruyla, öğrenciler arasında kopyaya karşı bir sosyal baskı ortamı oluşturmanın gözetimden daha etkili olacağı anlaşılırdı.

Bütüncül tarih yerine kronoloji öğretimi

-  Her biri farklı nedenlerle ortaya çıktığı için birbiriyle ilişkisi bulunmayan olayları tarih sırasına göre öğrenmek, gerçekte ne olup bittiğini anlamamaya yol açar. Bu ise tarihin amacı olan "geçmişten öğrenip geleceği şekillendirmek" temel amacına hizmet etmez.

-  Tarih sırasıyla meydana geldiği öğrenilen her olay için: Bu niçin olmuştur sorusunun sorulması yeterlidir.

-  Bu soru, her olayın ardında onu güden bir dizi etkenin olduğunu ve bu etkenlerin az sayıda (askerlik, diplomasi, keşifler, icatlar, sanat, bilim, iklim değişiklikleri, göçler gibi) olduğunun anlaşılmasına yol açacaktır.

İnsanın doğaya egemen olup medeniyet kurduğu

-  Ekosistem içindeki (canlı ve cansız) tüm varlıkların ancak birbirlerinin varlığına saygı göstererek hayatta kalabileceği büyük gerçeğini ıskalar.

-  İnsan'ın, diğer canlılar, bitkiler, taş-toprak, hava-su gibi bileşenler içindeki yeri nedir?

 

 

 

-  "Doğanın bir parçasının doğanın bütününe egemen olmasında" bir tutarsızlık var mıdır?

-  İnsan'ın besin zincirinin tepesinde olması nedeniyle "üstün varlık" sayılmasının, kendisine vermiş olduğu bir paye olduğu; besin zincirinin tepesinde olabilmesinin, besin zincirini besleyen bütünü (doğa) tahrip etmek pahasına sürdürdüğü; buna göre -kendi varlığını sürdürme açısından dahi- riskli bir konumda olduğunu anlayabili ve tutum ve davranışlarını buna göre düzenleyebilirdi.

-  Bu soru yoluyla, doğaya egemen olmanın değil, onun tüm bileşenleriyle uyumlu yaşamanın övünç kaynağı olabileceğini idrak ederdi.

En iyi öğrenmenin tekrar yoluyla koşullandırarak sağlanabildiği..

Öğrenmeile beyine kazıma farkı belirsizleşir.

-  Canlıların en değerli yeteneği olan "ihtiyaçlarını zahmetsizce öğrenebilmek" körelir.

-  Bireyin yaşam hakkına eşdeğer sayılabilecek koşullanmama hakkı çiğnenir; bilgilenme hakkı elinden alınmış olur.

-  Tekrar sürecinde beyinde ne olmaktadır? Tekrar yoluyla beyine kazınmış bir bilginin isteyerek unutması (unlearning) gerektiğinde bu kalıcı bağlantı ne gibi sakıncalar yaratabilir?

 

-  Koşullanmaksızın öğrenmek mümkün müdür?

 

 

 

 

-  Bir defada tekrarsız öğrenme(zero-trial-learning) mümkün müdür?

 

 

Öğrenmeve tekrar arasında bir bağlantı olduğu görünüyor. Ancak bu tekrarın sayısı, şiddeti, aralıkları vb karakteristikleri bilinmeden yapılacak tekrarların zararlı olması da kuvvetle olasıdır. Kişilerin kendi kontrollarında yapılabilecek tekrarların, dışımızdakilerce -belli niyetlerle- yapılabilecek tekrarlardan (örn. reklamlar, ideolojik indoktrinasyon gibi) ayrılması mümkün olabilirdi.

-  Koşullandırma,  herhangi bir bilginin diğer olası seçenekleri sorgulama ihtiyacı duyulamayacak şekilde belleklere yerleştirilmesidir. Bunun başlıca yollarından birisi "tekrar" yöntemidir.

Kişinin, yaşamın kendisine sunduğu çeşitli seçenekleri göremeyecek şekilde kör edilmemesi için, koşullanmama hakkı bireyin yaşam hakkına eşit bir özenle korunmalıdır.

-  Bu heyecan verici tekniğin öğrenilmesi mümkün olabilirdi.

Siyaset alanından seçilmiş ezberler..

Siyasi Partiler'in (SP) asli işlevi halkın sorunlarını çözmektir.

-  Halkın kendi sorunlarını çözdüğü rejimin adı "demokrasi"dir. Bu ezber, demokrasinin en temel dayanağını reddeder.

-  SP, halkın, sorunlarını (STK, sendika, vakıf, platform, meslek örgütü, üst örgütlenmeler vbg yolu ile) çözebilmesi için  sahip olmaları gereken özgürlük ortamını sağlamak ve taleplerinin uygulamalarını yine halkın istekleri doğrultusunda denetlemekle görevlidirler. Bu ezber, bu asli görevin yapılmayışına yol açar.

-  Halkın sorunlarını halk adına çözme girişimleri kolayca çeşitli türde istismarlara yol açabilir.

-  Halkın sorunlarını kendisi mi yoksa SP mi çözecek?

 

 

 

-  Sorunları halk adına SP çözecek ise, halk bazı yetkilerini (yani hak ve özgürlüklerini) SP'e devretmelidir. Bunun otokratik rejimlerden farkı nedir?

-  Birden fazla SP, aynı anda halkın sorunlarını çözme yarışına girerse bundan doğabilecek sakıncalar neler olur?

-  Bu soru sorulsaydı, SP daha anlamlı bir role (halkın sorunlarını çözmesi için uygun ortam yaratmak) çekilebilirdi. Ülkemizde peryodik olarak sorunların çözülemez duruma gelip sonra da darbelerin gerçekleşmesinde, SP'in kendilerini konumlandırdıkları bu "halk adına sorun çözme" rolünün payı vardır. Halk bir yandan da giderek sorun çözme kabiliyeti düşük bir duruma gelir.

-  Bu soru, demokrasinin anlamının daha iyi kavranmasına, hak ve özgürlüklerine daha sarılmasına yol açacaktı.

 

 

-  Halkın bugün siyasetten soğumuş, siyasetçileri aşağılar durumda olmasının altındaki kök nedenlerin başında, SP'in bu "halk adına sorun çözme" adını taşıyan, aslında ise etkisiz ve istismara açık kabul yatmaktadır. Bu soru, siyasetin de saygınlığına katkıda bulunacaktı.

TBMM çalışmalarında muhalefet partilerinin önergeleri reddedilir; bunun aksi "gol yemek"tir.

Muhalefet önerilerinin kategorik olarak reddi, olası katkıların göz ardı edilmesine, muhalefetin kendini dikkate aldıracağı daha rahatsız edici yollar aramasına yol açar.

-  İktidar partilerine mensup milletvekilleri, muhalefetten gelen önerilerden bazılarını kabul etmenin niçin bu denli zafiyet sayıldığını kendi kendilerine ve grup yöneticilerine sorabililirlerdi.

-  İktidar ve muhalefet arasındaki ilişkiler, duygusal planda galip gelme düzeyinden akli düzeyde daha anlamlı bir rekabete dönüşebilirdi.

-  Uzlaşı kültürünün gelişmesine katkı sağlanırdı.

Hayvanlarla ilgili seçilmiş ezberler.....

Hayvanların duyguları yoktur; İnsanlar hayvanlardan daha akıllıdır; Hayvanlar insanlar için var edilmişlerdir...vs

-  İnsan söz konusu olduğunda son derece sevecen, nazik olabilen insanlar, bu ezber nedeniyle hayvanlara her türlü kötü muameleyi yapabiliyor.

-  Hayvan deneylerini savunanlar, bunların insanların iyiliği için yapıldığını öne sürerek  kendilerini haklı çıkarırken bir argüman olarak da yine bu ezberi kullanıyorlar.

-  Hemen hemen tüm ezber kalıplarını sorgulamada kullanılabilecek anahtar soru burada da kullanılabilirdi: Hayvanlara bu kadar zalimane davranmayı haklı gösteren bu yargılarınızın doğruluğundan nasıl emin olabiliyorsunuz?

-  Kulaktan dolma, doğruluğu konusunda akla, bilime uyan herhangi bir kanıtın bulunmadığı bu tür kalıpların, başka canlılar ve varlıkların (taş, toprak, hava, su gibi) var olma haklarını gasbetmemize yol açtığını; bunun da dönerek kendi yaşamlarımızın sürdürülebilirliğini tehlikeye attığını idrak edebilir ve ona göre davranırdık.

 

17 Şubat 12 Cuma

 

Sayfa başına dön!