BN Mesajları

Krizler Fırsata Sadece “öğrenerek” Çevirilebilir!

Anlamlandırmak ve kontrol etmekte çaresiz kaldığımız olaylara kriz denilebilir. Buna göre bir kişi için bu tanıma uyan bir durum, başkaları için anlaşılabilir ve başedilebilir ise kriz değildir.

Buradan krizin daha iyi bir tanımına varabiliriz: çok sayıda insan ve kurumun tam olarak anlamlandırmakta ve kontrol etmekte çaresiz kaldığı durumlar, o kesimler için birer krizdir.

resim
10.03.2009

 Kriz nedir, ne değildir?

Anlamlandırmak ve kontrol etmekte çaresiz kaldığımız olaylara kriz denilebilir. Buna göre bir kişi için bu tanıma uyan bir durum, başkaları için anlaşılabilir ve başedilebilir ise kriz değildir.

Buradan krizin daha iyi bir tanımına varabiliriz: çok sayıda insan ve kurumun tam olarak anlamlandırmakta ve kontrol etmekte çaresiz kaldığı durumlar, o kesimler için birer krizdir.

 Şu anki durum nedir?

Yalnız öğrenenlerin kalıp öğrenemeyenlerin yok olması, aslında dünyanın -belki de evrenin-en eski ve sağlam ilkelerinden birisi. Her sürecin dokuları içine gömülü durumda, derinden derine tüm yaşam kesitlerini etkiliyor; canlılar ve de cansızlar dünyasında.

Hatalarından öğrenemeyen iş adamı başarısız olurken, öğrenebilenler başarılı olabiliyor; yanlışlarından öğrenebilen sporcu, öğrenci, siyasetçi ve bunlara ait kurumlar başarılı oluyorlar. Bütün bunlar yeni değil, milyonlarca yıldır tekrarlanan süreçler; o kadar ki, çok yaygın olduğu için dikkatimizi çekmeyen olgular gibi.

Bununla beraber, öğrenen-az öğrenen-öğrenemeyen farklılıklarının yol açtığı olgu genellikle “başarı” düzeyinde. Az öğrenenler ya da öğrenemeyenler de bir biçimde yaşamlarını sürdürebiliyorlar; belki yaşam kaliteleri öğrenenler kadar yüksek olmuyor ama yok da olmuyorlar.

Fakat bu defa durum değişik.

Bilim ve teknoloji o hızla ilerledi -ve ilerliyor-ki, insanların bunları kullanmaması iki nedenle imkânsız: Bunların yaşam kolaylaştırıcılığına dayanılamaz ve ayrıca da bu gelişmeleri sağlayanlar bunları satmadan yaşamlarını sürdüremez.

Halbuki insanların büyük çoğunluğu, bilim ve onun türevi teknolojilerin belirlediği akıl-fikir-bilinç düzeyinin çok altında, dolayısıyla da o ürünlerin değerlerine karşılık gelebilecek katma değer üretebilme kabiliyetleri çok sınırlı. Kısacası o ürünleri tüketebilmeleri matematiksel olarak mümkün değil.

Bu duruma çareyi yine o yüksek düzeyli ürünleri ortaya atabilenler buluyor ve tedavüle (dolaşıma) “sanal katma değer” araçları sokuyorlar. Sanal katma değer araçları isteyen herkesçe ve de oldukça kolay edinilebiliyor. Örneğin kredi kartı, tüketici kredisi, taksitli satış,şimdi al-sonra öde, saadet zincirleri vb bunların en yaygın olanları.

Böylece, şişirilmiş satın alabilme kabiliyeti ile beslenen yüksek tüketim düzeyi, olması gerekenin çok üstünde bir yerde dengeleniyor ve dahası, bu buluşma noktası her geçen gün daha da yukarı çıkıyor; bir yandan da çevrenin yıkımına yol açıyor.

Kolayca tahmin edilebileceği gibi bu tür kararsız süreçlerin bir “irade” tarafından durdurulması imkânsızdır. Çünkü her ne kadar bu tüketim çılgınlığı sürecini başlatan, ondan zarar gören yığınlar değilse de kısa bir süre sonra o çılgın sürecin bir parçası olmak koşuluyla yaşamını sürdürebilir hale geliyorlar.

Peki bu durumda, bu çılgın süreç durur mu, durursa nasıl durur?

Bu soru’nun yanıtı çoğu kimse için bellidir. Eski İstanbul yangınlarını bilenler ya da duyanlar, bu sorunun yanıtını tahmin edebilirler: Yangın, denize varıncaya kadar sürer! (Bu nedenle de eski büyük yangın alanları daima bir denizden bir diğer denize kadardır).

A.B.D.’de başlayan ve tarihin en büyük -ve kapsamlı-kurtarma operasyonuna sahne olan yangın, insanların satın alma kabiliyetleri (yani katma değer üretebilme kabiliyetleri) ile tüketim düzeyleri, yavaş yavaş -belki de birkaç yangından sonra-daha sürdürülebilir düzeylerde dengeye gelene kadar sürüp tekrarlanacaktır.

İhtiyaçlar, dolayısıyla da işler değişecek!

Bu yangınların her birinden sonraki yaşam, bir öncekinden farklı olacak, eskiden mevcut olan kimi tüketim alışkanlıkları (yani ihtiyaçlar = işler) terk edilecek, yerlerini doğala daha yakın alışkanlıklar (ihtiyaçlar = işler) alacaktır. Kuşkusuz bu yeni tüketim kalıpları da yeni işler yaratacaktır, ama hiçbir şekilde bugünküler kadar bol değil.

Öğrenme bunun neresinde yer alıyor?

Her yangından kurtulacak olanlar, öğrenebilenler olacaktır. Tüketim kalıplarını (yani alışkanlıklarını) değiştirmeyi “öğrenerek” katma değer üretebilme kabiliyetlerini artırmayı “öğrenebilenler” yangın sonralarının kalanları olacaktır.

Kendilerine öğretilenleri bir din gibi sorgulamadan bellemeyi eğitim, öğrenme ve benzeri adlarla kabullenmiş insanlar, “öğrenme“nin bu olmadığını anladıkları anda zihinlerini saran sanal iplerden kurtulacaklardır. Öğrenme, toplu yaşamın ortaya çıkardığı bir sosyal kurum değil, doğuştan sahip olduğumuz nefes alma, sindirme, boşaltma vbg. onlarca doğal yeteneğimizden birisidir.

Öğrenme, yaşamımızı ve türümüzü sürdürmeye hizmet edeceğini sezdiğimiz her ne varsa (bilgi, beceri, tutum, davranış), onların birer ihtiyaç olarak benimsenmesi, sonra da çevremizdeki tüm imkanları yaratıcılıkla kullanarak o ihtiyaçların giderilmesidir.

Bu doğal süreci tek kesintiye uğratabilecek etmen, dışımızdaki kişilerce adımıza belirlenen ihtiyaçların öğretme, benimsetme, koşullandırma vb. yollarla -bir anlamda zorla-giderilmeye çalışılmasıdır.

Tüm doğal yetilerimiz gibi öğrenme de ihtiyaçlarımız tarafından harekete geçirilir. ihtiyaç bize birileri tarafından önerilen, emredilen, zorlanılan değil, kendi sezgilerimizin uyardığı bir isteklilikhalidir.

Öğrenme ise bu isteklilik halini tatmin edebilmemiz için bize bahşedilmiş bir doğal yeteneğimizdir. Görüldüğü gibi öğrenme ile ihtiyaç arasında koparılamaz bir bağ vardır. Eğer bir yerde kişinin kendi duyumsadığı bir ihtiyaç yok ise orada öğrenme kavramından söz edilemez. Öğrenme talimatla olamaz.

O halde, krizden ancak öğrenebilenler çıkacaktır yargısını, “krizin ortaya çıkardığı yeni ihtiyaçları idrak ederek bu ihtiyaçları öğrenme yoluyla giderebilenler sağ çıkacaktır” şeklinde yeniden ifade etmek doğru olacaktır.

Halbuki yıllar boyu öğrenme, öğretme, eğitim gibi adlarla haşır neşir olduğumuz kavramların içinde “ihtiyaç” bileşeni hemen hiç yer almamış, ihtiyacın daima birileri tarafından belirlenmesi bir norm haline gelmişti. Bunun trajik sonucu “öğrenilmiş çaresizlik” denilen haldir ve gelinen noktada insanlar, doğuştan sahip oldukları bu yetiye güvenmemekte, her sorun karşısında onu çözebilecek, ne yapmaları gerektiğini söyleyecek bir kurtarıcı aramaktadırlar.

Toplumun çeşitli yaşam kesitlerinde “öğrenme”nin yansımaları!

Görülüyor ki pek farkında olunmayan bu olgu artık bir yaşam sürdürme aracı haline gelmeye başladı.

Birey, kurum, cemaat ve toplumların her bir yaşam kesitinde, ticaret, sanayi, eğitim, siyaset, din, spor ve akla gelebilecek her alanda, öğrenebilirlik 1 numaralı değer haline dönüşmektedir.

Artık iş arayanlar diplomalarını göstererek değil öğrenebilirlik yeteneklerini harekete geçirebildiklerini kanıtlayarak iş bulabilecekler.

Siyasi partiler vaatte bulunarak değil, kendilerinden önceki -ve de başka ülkelerdeki-politikacıların olumlu ve olumsuz karar ve icraatından öğrendiklerini kanıtlayabildikleri takdirde oy alabilecekler.

Eğitimde ezberleyerek kendisine öğretilenleri geriye iyi kusanlar değil, bunlardan yaşamı için bir şeyler öğrenebilenler eğitimden bir yarar sağlayabilecekler.

iş hayatında, işlerini bir gün önceki gibi sürdürmeyi arzu edenler, bu yolda ısrar edenler değil, her sabah “bugün neleri öğrenebilirim?” sorusunu arayanlar ayakta kalabilecekler.

Genel olarak hata yapmayanlar değil, yanlışlarını birer öğrenme aracı olarak kullanabilenler yaşamlarını sürdürebilecekler.

Şu unutulmamalı!

içinde bulunduğumuz kriz, o denli derin kökleri olan bir olgu ki, kimseyle tartışmanın, tartışmalarda haklı olmanın bir yararı yok. iri deniz dalgaları ya da depremin yıkıcılığına karşı haklı olduğumuzu savunmaktan pek farkı yok.

Türkiye dahil hükümetlerin tüketim özendirici paketler açıklamaları, mevcut ortamı daha yumuşak geçirmek için çok yararlı olabilecek kaynakların heba edilmesine yol açtığı için yararlı da değil. Birikmiş stokları erittikten sonra, talep düzeyi hala düşük olacağı için daha da güç bir durum doğacak.

Sayfa başına dön!