Beyaz Nokta® Gelişim Vakfına Online Bağışta Bulunun
Beyaz Nokta® Gelişim Vakfı desteklerinizle projelerini hayata geçiriyor.
Online Bağış YapınBulunduğunuz sayfa :
Ana Sayfa >> BN Mesajları >> Terbiyenin ezeli prensipleri
Terbiyenin ezeli prensipleri
Öyleyse hangi tarihte ve dünyanın neresinde olursa olsun okul terbiyesinde devrim öğretim metotlarının değişimiyle değil, yaşatıcı şartlarının değişmesiyle olabilir.
O yılların Türkçesi ile yazılmış bu makaleyi hiç değiştirmeden yayımlıyoruz:
TERBİYENİN EZELİ PRENSİPLERİ
Yazan : Ismail Hakkı Baltacıoğlu
En ilkel, en ufak sosyetelerde bile terbiye vardır. İnsan olduğundan beri terbiye vardır. Terbiye tabiatın bir olgusudur. İnsanı yasamak gibi ölmiye, çalışkanlık gibi tenbelliğe, uyanıklık gibi uyuşukluğa alıştıran odur. Terbiye —onun nazariyesi, düşüncesi olan— pedagojiden de eskidir. Pedagoji yokken terbiye vardı. Pedagoji terbiyenin yerine geçmez, onu anlamıya çalışır. Yapıcı, yaratıcı, üstinsan insanlar görürsünüz, onları vareden en geniş bakımdan muhitleri ve aldıkları terbiyedir. Sefih suçişleyici insanlar için leke olan insanlar görürsünüz, onların varolmasında da başka sebep yoktur. Bütün bu oluşları idare eden çok basit tabiat kanunları vardır. Onları terbiyenin ezeli prensipleri diye alabiliriz.
Birinci prensip: her terbiye hakiki bir çevre içinde olur, çifçi çiflikte, yüzgeç denizde, balıkçı enginde, aktör sahnede , pilot tayyarede, marangoz atelyede yetişir. Terbiyenin muhiti — bugünkü anlayışımızla —okul değil, hakikî hayattır. Bugünkü okulda hayatın adamı değil, talebe yetişir. Pedagojide —meselâ Ferrière'in iddia ettiği gibi «activité: faaliyet» diye bir prensip yoktur,
Fakat muhit, çevre diye bir şart ve yahut bir kanun her zaman vardır. Terbiye çocuğu —gelişigüzel — işletmekle olmaz, belki hayatın hakikî şartlarını taşıyan askerlik, demircilik, bahçıvanlık, pilotluk, şoförlük gibi hakikî bir meslek ve iş muhitine sokmakla olur. Bukünkü okul derece derece okutma, yazdırma, ezberletme, anlatma, işletme yerleridir. Bunlardan hiç biri hakikî hayat insanının varolması için yetici değildir. Hakikî okul yetiştirmek istediği insanın ne olduğunu eyice anladıktan sonra o insanı yetiştiren muhitleri yapan ve çocukları onun içine koyan okuldur. Öyleyse hangi tarihte ve dünyanın neresinde olursa olsun okul terbiyesinde devrim öğretim metotlarının değişimiyle değil, yaşatıcı şartlarının değişmesiyle olabilir. Bugünkü okullar eski dinlik medeniyetlerin bir artığıdır. Bu lâik kliseleri yıkıp yerine yeni adam yetiştirmiye mahsus pedagoji endüstrisini koymak gerektir.
Bana çok defa sormuşlardır: terbiyede hangi usulü kabul edersiniz? Ben hiç bir usulü etmem. Elimden gelse bütün usulleri kaldırır, yerine hayatın tabiî şartlarını koyarım. 40-50 santim enindeki krizantemleri, 15 kiloluk lahanaları, kol gibi patlıcanları, 20 santim kutrundaki karanfilleri yetiştiren şu eli topraklı bahçıvana bakınız. Bu güzel çiçekleri ve zengin sebzeleri yetiştirmek îçin «usul»'e mi müracaat ediyor, yoksa tabiî şartları mı arıyor?
Bahçe ve bahçıvan örneği benzetenin zarurî olan bütün yanlışlıklarına rağmen eyi bir örnektir. Ondan biraz yararlanalım. Okulun en büyük ergelerinden biri olan fikir adamı yetiştirmek ergesini göz Önünde bulunduralım, ve açıkça soralım: bundan ne anlıyoruz. Ben bundan ne anladığımı «İçtimai mektep» adlı kitabımda ve 3 yıldan beri Yeni Adam’da çıkan terbiye yazılarımda söyledim. Biz gerçek içinde fikir adamı diye genel ve soyut bir tip değil, kimyaker, hekim, feylesof, fizikçi gibi meslek adamlarını buluyoruz. Öyle ise fikir adamı diyerek meselâ bir fizikçi yetiştirmek istemiş olalım. Şimdi «hakikî bîr muhit içinde» prensipine göre okulda —bu ister ilk, ister orta, isterse yüksek olsun— kimyaker nasıl yetişir? İlk okulda ise ilk ölçüde, orta okulda ise orta ölçüde yüksek okulda ise yüksek ölçüde bir kimyaker nasıl yetişir?
İşte cevabı: ilkönce bütün yalanlar bir tarafa. Kimyaker herşeyden önce ellerini kafasiyle birlikte işleten bir adamdır. Kimya bir bakıma istihsâl sanatıdır, istihsâl için madde, kimya cisimleri, laboratuar ister. Kimya okutulacak bir şey değil, aranacak, bulunacak, denenecek bir şeydir. Kimyayı okutmak, ezberletmek, anlatarak göstererek, malûm “tecrübeleri” yaparak da olsa öğretilemez. Ancak ilmi şüpheye ve şahsî çalışmıya hazır bir kafa tarafından elde edilebilir. Yapılacak şey kimya öğretimini bütün bu iskolastik arkaik, antipsikolojik artıklardan ve alışganlıklardan uzaklaştırmak bir kimya evinin şahsî araştırmalara, ilmî denemelere uygun olan şartlarına kavuşturmaktır.
Fakir bir köyün fakir bir okulunda bile olsanız işin lüksünden ve kemiyetinden her şeyi feda edebilirsiniz, fakat ihtiyaçtan ve keyfiyetten hiç bir şey feda edmemelisiniz. İlk okulda çocuğa madde ve onun fizikî ve kimyevî zaruretlerini veren dersle üniversite de kimyaker yetiştiren dersin ne metotluk ne de terbiyelik farkları arasında hiç bir fark bulunmamalıdır. Yürümenin çocuğa göre ayrı, büyük insana göre ayrı kanunları olmadığı gibi fikir- adamı yetiştirmenin de iki türlüsü olamaz.
Bu yazımızdan çıkacak sonuç şudur: hakikî terbiye hakîki bir çevre içinde olandır. Bir okulun ve bir hocanın değeri bu hakikatle olan münasibetinin derecesine göre ölçülür.
1936/112
Yeni Adam'dan Seçkiler : http://www.beyaznokta.org.tr/projelerimiz_YeniAdam
Makalenin Yeni Adam dergisinden taranmış orijinal metni (word) :http://www.beyaznokta.org.tr/cms/images/YA_Secki2.doc