Haberler

Düşünce Notu: 2012 BNGV Genel Kurul toplantısında sunuldu

Sorun çözme kabiliyeti yetersizliğinin omurgası sayılabilecek “sorgulama becerisi”nde bir eksiklik olduğu iyice belirginleşti.

resim
07.05.2013

 

 

 

 

 

Düşünce Notu

 

Tarih         : 24 Nisan 2013

Kimden    : M.Tınaz Titiz

Kim(ler)e :BNGV Genel Kurul Üyeleri

Cc            :

Konusu   : 2012 yılı genel Kurul toplantısına sunulmak üzere, BN®’nın vardığı nokta ve bundan böyle gideceği yer hakkında düşünce notu

 

 

Değerli Genel Kurul üyeleri,

1994’ten bu yana geçen süre içinde her an, misyonumuzu, vizyonumuzu, bunları gerçekleştirme yolunda tanımlayıp bir bölümünü uygulamaya koyup, bir bölümünü destek bulana kadar kenarda tuttuğumuz projelerimizi hep sorguladık.

Başlangıçta birazı gözlem ve veri, çoğu ise sezgi olan vizyonumuzu, bilimin en güvenilir araçlarından birisi olan “yanlışlığını destekleyebilecek kanıt arama” yoluyla sorguladık; hala da sorgulamaya devam ediyoruz. Yeter ki, kökleri tarihimizde olup bugünlere kadar süregelen sorunlarımızı açıklayabilecek –dolayısıyla da çözümler üretilebilecek- farklı yaklaşımlar bulabilelim.

İster gerçek deyiniz, ister kendi görüşlerimizin yarattığı körlük deyiniz,–bir bütün olarak- toplumumuzun karşılaştığı irili-ufaklı sorunlarını çözmedeki aczini sürekli izledik.

Olağanüstü kritik bir coğrafyada, dünya enerji kaynaklarının 2/3’ünün “üzerinde” denilebilecek bir yerde, yakın gelecekte en az petrol kadar değerli olacağından kuşku bulunmayan su kaynaklarını, Boğazların kontrolünü, nadir mineral rezervlerini ve benzer zenginlikleri elinde bulunduran bu toplumun, bu düzeydeki bir sorun çözebilirlikile buralarda tutunması güç görünüyor.

Bu öngörünün bütünüyle somut bir dayanağı var: 7 milyarı aşan dünya nüfusunun tek tek tüm bireyleri, tüm kabiliyetleri ve imkânlarıyla, “konfor” peşinde koşuyor. Pet şişeden ayakkabı yapan Afrika yerlisi de, içme suyu için birbirini katleden kabileler de, öğle yemeğini Paris, akşamı ise Teksas’ta yemek isteyen mülti milyarder de mevcut durumlarından daha konforlu bir yaşam için mücadele ediyorlar.

Bu kadar farklı düzeylerde –insanlık tarihi boyunca- süregelen mücadelelerin türleri, boyutları, yaygınlıkları, amaçları benzemez gibi görünse de, aslında çok somut “tek ihtiyaç” için çabalıyor, ölüyor, öldürüyorlar: Güneş ışıması yoluyla dünyamıza gelen; çok küçük bir bölümü doğrudan kullanılabilen, geri kalanı ise daha yoğun formlara (ağaç, kömür, petrol, protein, çeşitli değerdeki beşeri kaynak gibi) dönüşen ENERJİ!

Basit bir silgili kurşun kalemin en küçük ayrıntısına kadar –değişik yoğunluklu- güneş ışıması olduğunu gördükçe (tıklayınız), giderek insanların niçin bu kadar kan döker olduğu daha iyi anlaşılabiliyor.

Elinde, güneş ışımasının –çeşitli yoğunluktaki formlarını- bulunduranların nasıl bir potansiyel tehdit altında oldukları (tıklayınız) daha net görülebiliyor. Türkiye coğrafyası bu bakımdan iki tarafı keskin bir bıçak gibi. Potansiyelleri nedeniyle zengin, ama yine aynı sebepten ötürü de risk altında.

Bu risk, bu düzeyde bir sorun çözebilirlikle birlikte taşınamaz görünüyor. Çeşitli formlarda ortaya çıkan çatışma ortamlarını böyle okumak doğru olmaz mı?

Herhangi bir düzeyde yaşam kolaylaştırmanın (yani konfor), tamamen “güneş ışımasının türevleri” olduğu, konfor isteyenin –daha fazla güneş ışıması elde edemeyeceği nedeniyle- ışımanın daha yoğun formlarına –kimlerin elinde varsa- gözünü dikmesi basit bir gerçek; ama belki de basitliği nedeniyle hemen hiç üzerinde durulmuyor.

Bu mücadele sık sık kaba kuvvetle yapılsa da, genel olarak kullanılan yöntem, -birey, kurum, kesim ya da toplum ölçeğinde- sorun çözebilirliği düşük olanların ellerindeki ışıma türevlerinin (yani değer), çözemediği sorunlarından yararlanılarak, daha yüksek sorun çözebilirliğe sahip olanlara “transfer” edilmesi.

Bu mekanizma bir komplo teorisine dayanmıyor. Gündelik yaşamdaki “hırsızlık” olgusu ile aynı basit ama güçlü nedenselliğe dayanıyor. Bir şeye ihtiyacı olan ve onu elinde bulunduran birileri varsa –ve durduracak bir engel de yoksa- hırsızlık kaçınılmazdır.

Hırsızlığı yasaklayan yasal ve vicdani kurallar, toplumlar arası ilişkilerde işlemiyor. Binlerce yıllık toplumlar arası ilişkilerde incelip farkedilmez hale gelen teknikler sayesinde bu değer transferi süreçleri milyonların gözleri önünde yürütülüyor ve sokaktaki insanlara da sürekli olarak hayalet nedenler gösterilerek oyalanmaları sağlanıyor.

Günümüzde moda hayalet “vahşi kapitalizm”. Çoğu insan, kapitalizm yıkılırsa bu değer transferi süreci bitecek sanıyor; ama, güneş ışıması türevleri yoluyla konfor yarışı sürdüğü sürece –hangi ad altında olursa olsun- bu transfer sürecek. Bugün Kürt sorunu yarın Alevi sorunu, bir süre sonra su kaynaklarının adil(!) paylaşımı sorunu vs vs.

Bu çerçeve içinde herkese düşen iki temel görev var: Birincisi konfor yarışı olgusunu anlayıp bunun dışına çıkmaya çalışmak. Daha az tüketmenin, biriktirmemenin, fazla olanı paylaşmanın erdemini farkedip yaşama geçirmeye çalışmak. Bu uzun bir süreç ama olmazsa olmaz.

İkincisi ise,–birey, kurum, kesim ve toplum olarak- sorun çözebilirliğimizin düşük olduğunu farkedip, bunu geliştirmek üzere gereken araçlarla donanmaya çalışmak.

BN işte tam bu noktada konumlanmış. Her türlü toplumlar arası ilişkiye konu olan -ticaret başta olmak üzere- değer alış verişlerinde kullanılan “nedensel (rasyonel) düşünme” ve “ağırlıklandırarak (kritik) düşünme” araçlarındaki eksiklerimize dikkat çekip gidermeye çalışıyoruz.

Son 2 yıl içinde sorgulama konusundaki çalışmalarımız, bu konudaki yetersizliğimizin düşünülenden daha derin olduğunu gösteriyor. Toplumumuzun kreması denilebilecek kesimlerde yapılan sorgulama çalışmaları (Bkz. http://bit.ly/17Yzs6n, http://bit.ly/VtSsUH) sorunlarımızı niçin çözemediğimiz, hatta böyle bir sorunumuz olmadığı yolundaki inançların kaynağını gösteriyor.

İnsanoğlunu karanlık çağlardan bugünlere getiren en temel sorun çözme aracından, yani rasyonel ve kritik düşünme becerilerine –yeterince- sahip olunamayışı, bunun boşluğunun, mantık silsilesi kopuk, süslü ve kalabalık sözlerle, komplo teorileriyle doldurma hastalığı.

1994’ten bu yana çakılı bir çivi gibi üzerinde durduğumuz kuşku, ezber, sorgulanamazlık, sorgulama gibi kavramlar, bugün gelinen noktada da geçerliğini koruyor. Koruyor ama bunu yeteri güçte savunabilecek bir durumda da değiliz. Nedeni ister iyi anlatamamak olsun, ister başka nedenler, katı gerçek budur.

Buradan birkaç sonuç çıkarıyorum:

Sonuç 1.       Sorun çözme kabiliyeti yetersizliğinin omurgası sayılabilecek “sorgulama becerisi”nde bir eksiklik olduğu iyice belirginleşti.

Bu becerinin iki bileşeninden kritik düşünme becerisinin işlevsel biçimde tanımlanamamış olması[1] dahi, bu konudaki derin boşluğu gösteriyor. Bunun, toplumsal yaşamımızda yüzyıllardır ne gibi olumsuzluklar yarattığı düşünülebilir.

Bu yetmezlik ile Türkiye’nin kaotik durumu arasındaki bağlantıya bu açıdan bakılmalıdır.

Buna göre, doğru düşünmeye dayalı sorgulama üzerinde durmaya, ama kendimizi daha iyi ifade edebilecek daha etkili yollar bulmaya çalışmak gerekiyor.

Sonuç 2.       Yerel ve küresel çatışmaların konfor-enerji bağlamında yorumlanması önem taşıyor. Bu ilişki göz ardı edilerek –yani kritik düşünmebileşensiz- yapılabilecek yorumlar, sorunlarımızın bambaşka nedenlerle açıklanmasına yol açacak; böylece çözümler de kök sorunlarla ilgili olmayacaktır.

Buna göre konfor-enerji bağlantısını daha iyi açıklamanın, yurdumuza yönelik saldırıların temelinde enerji konusunun yattığını anlatabilmenin etkili yollarını bulabilmemiz gerekiyor.

Sonuç 3.       Çözüm aranması gereken sorunlarımızdan birisi de (BN olarak), bu konulardaki yaklaşımlarımızı paylaşabileceğimiz insanlarla oluşturulması gereken dayanışma ağlarıdır. Bu konuda da etkili yollara ihtiyaç var.

BN üyeleri, gönüllüleri, destekçilerinin bu konulara katılımlarını artırarak, bu tür oluşumların nüvelerini oluşturabiliriz.

 


[1]Prof.İpek Gürkaynak, Prof Füsun Üstel ve Prof Sami Gülgöz tarafından Eğitim Reformu Girişimi (ERG) için hazırlanmış bulunan “Eleştirel Düşünme” adlı 44 sayfalık raporda, eleştirel düşünmenin tanımı için ayrılan 4 sayfa (763 sözcük) içinde işlevsel bir tanım bulunmamakta, çeşitli yazarların bu konulardaki eserleri anlatılmaktadır. Halbuki ihtiyaç olan, kritik düşünmenin tek cümleyle ne işe yaradığının belirtilerek, onsuz bir düşünmeden söz edilemeyeceğine işaret etmek değil midir?

Rasyonel düşünme, neden-sonuç bağlantılarını kesintisiz ve yanlışlanabilir adımlar halinde düşünmek;  Kritik düşünmeise, bir sonuca yol açan çeşitli nedenleri ağırlıklandırılarak düşünmek

olup, bu bileşenler ancak “birlikte” kullanıldıklarında “doğru” olarak nitelenebilir düşünme ortaya çıkıyor.

Sayfa başına dön!